Biri varmış, biri yokmuş... Bir Padişah varmış. Bu Padişah bir gün tellallar bağırttırmış: "Kim bana Hızır’ı bulup getirirse ona ne isterse vereceğim," diye. Hızır’ı kim bulabilir?
Hiç kimseden ses çıkmamış.
Bir fakir adam varmış. Bir sürü oğlu uşağı varmış bunun. Karısına demiş ki: "Karı, nasıl olsa hepimiz nerdeyse açlıktan
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Zihinsel bir simülakr düzeni ve çevremizi saran özel efektlerden oluşan bir masal dünyasında yaşamaya mahkûm bizim gibi insanlar için “hologram” bundan böyle yazgısal bir parça haline gelmiştir.
Eğer ölmem gerekiyorsa,
yaşamalısın
Hikayemi anlatmak için,
eşyalarımı satmak için,
Bir parça kumaş satın almak için
ve ipler
(uzun kuyruklu ve beyaz olsun)
Böylece Gazze'de bir yerde bir çocuk
cennetin gözlerinin içine bakarken
babasını beklerken
ve kimseye veda etmeden
bedenine bile
kendisine bile
uçurtmayı görür, senin yaptığın
uçurtmamı, uçarken
yukarıda
ve bir an için bir meleğin orada
olduğunu düşünür
aşkı geri getirmek
Eğer ölmem gerekiyorsa
umut getirsin
Bir masal olsun
Bu satırları okuma…
İçinde aşka yetim bir ben bulursun…
Beni hayal edip boşa yorulma, kendinden bir parça görürsün…
Gözyaşları sel burada…
Hayaller kalleş, umutlar yaralı, aşklar sahipsiz…
Ne istersen ters burada…
Biraz acı, biraz gözyaşı, biraz da hayal kırıklığına sahip herkes…
Ne istediysem yarım kaldı.
Kimi sevdiysem kolumu kanadımı yanına aldı…
Kimi beklediysem, benden başka herkese yâr oldu, bir bana Irak kaldı…
Ama ne olursa olsun…
Kirpiklerime umut sürmekten vazgeçtin de,
Gözyaşlarıma hayal çizmekten vazgeçemedim…
Sophie, gözyaşlarına engel olmaya çalışırken gülümseyişi biraz dağılmıştı. Bir parça parıltılı pudra saçlarının üzerine serpilmişti ve Sophie adeta bir masal perisi gibi ışıldıyordu.
Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyarımız da binbir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek,
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.
Sen kubbesinde ince bir mozayik arar da,
Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini.
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini.
Sen raksına